Hep bu dertleştim buradan. Manik depresif ruh hallerim,
mutlu anlarım, mutsuzluklarım hep buradaydı…
Sadece hayatımda “en değerlilerim” dediklerime verdim
bloğumun adresini,
Kaç senedir yazıyorum ben bile hatırlamıyorum. Okulum,
aşklarım, işim, her şey burada…
Ama yanlış anlaşılmalar olsun istemem. Sırf bu yüzden”Tag”
de kullanmıyorum ama o zaman da her şeyi üstüne mi alınıyor insanlar?
Hiç de bu kadar açık yazmamıştım şimdi yazacağım gibi…
Bir insan var ki düzenli okuyor beni, bu yazım sadece ona yazılan
ve onun için son kez yazılan yazı…
Son 2 yıldır “ Keşke sadece, hep arkadaşım olsaydı” dediğim
kişiye,
Çok iyi tanıdığımı sanıp, aslında kendimle beraber onu da
hiç tanımadığımı gösteren kişiye (bu bir kızgınlık cümlesi değildir asla J)
Sarhoş olduğum için net hatırladığım tek kare olan ve son
kez onu gördüğümde bana son sözleri “Senden nefret ediyorum,” olan kişiye...
Aslında artık bir şey yazmanın bana bile anlamsız geldiği
kişiye…
Bu yazıyı yazarken tüm geçmişte kalan gururumu ya da mevcut
durumumu kenara koyduğum kişiye…
4 sahne var gözümün önünde, gülümseyerek hatırladığım,
anahtar sözcükleri; gitar, playstation, lithium ve beşiktaş sahilde çay… Onu da
kendimi de çok kırmış olsam da, o da beni çok kırmış olsa da (o “aaa neden, ben bir şey yapmadım” dese de
muhtemelen) bu 4 sahnede hala gülümsüyorum…
Hep korkularım vardı, hayatım boyunca… O’nu tanıyınca da
vazgeçemediğim… Evet sorunlu bir insandım, hırslıydım, bazen bencil bazense çok
saftım… Ama hiçbir zaman kötü olmadım bilerek… Neyse bu kısmı kapanış kısmında
yazmalıyım sanırım, ortada yazacaklarıma savunma gibi oldu, savunma yok halbuki…
Neyi, kime, neden savunayım?
Gülümsemeye geri dönelim… 4 sahne var benim gibi balık
hafızalı birinin çok net hatırladığı… Kızgın olduğum dönemde hiç gelmiyordu
bile aklıma, tek aklıma gelen benden nefret ettiğin, benim senden nefret
ettiğimdi… Ama o kadar kısa sürdü ki… Annemin kaybıyla daha çok fark ettim
yokluğunu. Bu yokluk öyle sanıldığı gibi olmaması gereken bir ilişki yokluğu
değildi.. Gitardı, playstationdı, lithiumdu ve Beşiktaş' ta içilen çaydı… Kötü
anıların çok öncesiydi, çok ötesiydi. Sanırım artık senin bile anlayamayacağın,
zamanında gerçekten anladığına inanmak istediğim ama artık pek de önemi
olmayan bir durum işte… O zamanlar çok özledim seni… Hatta kafam bile karıştı “
ya nasıl özlüyorum” diye… Yani bu durumda, bu konumda, ben bir başkasıyla bu
kadar mutluyken. Sonra neyi özlediğim netleşti. Yoksa kendimi tanıyorum, başka
türlü özleseydim mutluluğun mutsuzluğum olabilirdi. Ama senin mutlu olduğunu
düşünmek de beni gerçekten mutlu ediyor. Yani senin düşündüğünün aksine ben
senin kötülüğün içi yeryüzüne gönderilmiş falan değilim. Sadece sarhoş, hırslı
ve sorunlu bir kızdım diyelim. Sana asla ayıp ettiğimi falan da düşünmüyorum…
Ancak senin ayıp ettiğin kişiler olabilir geçmiş hikayemizde… Sana tek ayıbım
bana mutlu olduğunu söylediğinde inanmamamdı… Bu nedenle çok özür dilerim…
Senin için öneminin kalmadığını da hatta bizim yüzümüzden
(benim demiyorum, seni de katıyorum, son “biz” eylemimizdi çünkü) çok kötü
zamanlar da geçirdiğini tahmin edebiliyorum, ama sonunda mutlu haberlerini
almak güzel… Umarım en derinlerde her zaman o iyi, anlayışlı kişi olarak
kalırsın…
Bende de durum çok değişti… Yani madem ömür boyu arkadaşım
olamayacaksın, son yazımda yazabilirim… Büyüdüm artık. “Küçüğüm” derken bana
çok doğru söylüyormuşun… Çok küçükmüşüm… Sen gidene, annem ölene, babam
siroz-kanser olana kadar büyümemişim… Hayat büyüttü beni, ben yaptıklarım ve
sonuçlarıyla büyüttüm… Hep derdin ya “hayat çok kısa, mutlu olmak bu kadar zor
değil” diye… Bazen katılıyorum bazense anlayamıyorum seni… Ama dönüp tüm yazıyı
okusam ya da yaşadıklarımıza baksam tek diyebileceğim keşke zamanı
durdurabilseydim, geri dönebilseydim, benden nefret etmene sebep olmasaydım ya
da senden bir zamanlar nefret etmeseydim… Burada da gene önemsiz bir noktaya
geliyoruz ve Yalın’dan “Keşke” eski dostluğumuza gidiyor, tek fark şarkılar
sana yazılmıyor artık J
Ben senin sırlarını hala tutuyorum (bilmiyorum sen tutuyor
musun sana verdiğim sırları ama J).
Ve şimdi hangi anı olduğunu söylemenin pek bir anlamı yok sana ama bir şey var,
her konusu geçtiğinde seni düşünüp kopuyorum J
Uzun lafın kısası, sana yazılacak bir şey yok artık,
dostluğa ve paylaştıklarımıza dair güzel şeyler kaldı geçen süre sonucunda
aklımda… Ben sana tüm sözlerimi tutuyorum hala, arkadaşıma tutuyorum ama yanlış
anlaşılma olmasın pls… 26 mayısta da IKEA’da alt otoparkta olacağım, senin
gelmen iyice zorlaştı ama birbirimize son sözümüzdü bu. Gelmeyeceğine de eminim
ama ben o otoparkta birbirine söz veren hayalperest arkadaşları seviyorum, onlar
çocukluğumdan, gençliğimden, annem varken mutlu olduğum anlarımdan ve
geçmişteki büyük aşkımdan bana güzel birer hatıralar. Bunu da yerine getirip
sözümün kalmamasına rahatlayacağım…
Sen de iyi hatırlıyorsundur beni umarım. Kötü hatırlıyorsan
da hala öz eleştiride zayıf yanların var demektir, sen de az hıyarlık etmedin
çünkü bana J
Bundan sonra bloğu okumana gerek yok… Gerisi benim manik
depresif hallerim olur, lezzetli çipetpet olmaz J
Yazmak iyi geliyordu aslında, yani bu blog benim özel bölgem… İstediğimi,
istediğim gibi yazabilmem iyi geliyordu ama o değeri verdiğim kişilerden bir gün çıkar, yanlışlıkla biri adresi öğrenir ve okur, yanlış anlar, hoş
olmaz diye başka bir yöntem buldum bazı başlıklar için diyelim…
Mutlu olduğuna eminim, en iyi dileklerim seninle, daha da
mutlu olmanı umuyorum…
Ps: o kırmızı içkiden içerken de aklıma geldin geçen, cidden
pahalıymış, tekrar sağol J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder